Bültene Kaydol

Gelişmelerden haberdar ol

“Teorik Bilginin Uygulamayla Desteklendiği, Oldukça Aktif Ve Nitelikli Bir Eğitim Müfredatına Sahibiz”

Yazar: Eda GEDİKOĞLU

01 Jul 2025

İstanbul Teknik Üniversitesi Denizcilik Fakültesi, 1909’dan bu yana Türkiye’nin denizcilik alanındaki en köklü eğitim kurumlarından biri olarak faaliyet gösteriyor. Akademik niteliği, güçlü teknik altyapısı, simülasyon ve uygulama imkânlarıyla dikkat çeken fakülte, aynı zamanda ABET gibi prestijli uluslararası akreditasyonlara da sahip. Denizcilik eğitiminde kalite, emniyet, teknoloji ve insan faktörünü bütüncül bir yaklaşımla ele alan fakülte, yalnızca bugünün değil, geleceğin denizcilerini yetiştiriyor. İTÜ Denizcilik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Özcan Arslan ile fakültenin eğitim anlayışını, sektöre katkılarını ve geleceğe yönelik hedeflerini konuştuk.


Türkiye’nin en eski denizcilik okulu olan İTÜ Denizcilik Fakültesi, kaliteyi odağına alıyor. Denizcilik eğitim- öğretim süreçlerini ve bu süreçleri destekleyen faaliyetleri sistematik olarak iyileştirecek ve doğrulayacak çalışmaları sağlamayı hedefleyen İTÜ’nün kuruluş hikâyesinden, vizyon ve misyonundan kısaca bahseder misiniz?

İstanbul Teknik Üniversitesi Denizcilik Fakültesi'nin kökeni 1909 yılına dayanıyor. Hamit Naci Bey tarafından kurulan okul, 1929 yılında devlete devredilerek önce İktisat Bakanlığı'na, ardından da Ulaştırma Bakanlığı'na bağlandı. Uzun yıllar boyunca devletin ve sivil denizcilik sektörünün denizci ihtiyacını karşılayan tek okul olarak faaliyet gösterdi. 1946’dan 1981 yılına kadar, bugün Ziya Kalkavan Denizcilik Meslek Lisesi olarak bilinen binada “Yüksek Denizcilik Okulu” adıyla dört yıllık eğitim vererek mühendis ve kaptan yetiştirdi. 1981 yılında okul, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'na bağlı “Denizcilik Yüksekokulu” haline geldi. Bu dönemde de sivil denizci yetiştirilmeye devam edildi, ancak okulun idaresi askerler tarafından yürütüldü. Aynı yıl içinde kurum, Tuzla’daki yeni kampüsüne taşındı.

1989 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi'ne bağlanarak dört yıllık bir yüksekokul statüsünü kazandı. 1992 yılında ise “İTÜ Denizcilik Fakültesi” adını aldı. Ben de 1996–2000 yılları arasında bu fakültede öğrenim gördüm. Türkiye’nin en köklü sivil denizcilik okulu olma özelliğini taşıyan bu kurum, denizcilik alanında önemli bir eğitim geçmişine sahiptir.

Denizcilik eğitimi yalnızca teorik bilgiyle değil; uygulama, teknolojiye uyum, etik sorumluluk ve uluslararası yeterliliklerle şekilleniyor. Akademi bu yapının hem taşıyıcısı hem de dönüştürücüsü olarak kritik bir rol üstleniyor. İTÜ Denizcilik Fakültesi, uygulama noktasında nasıl imkânlar sunuyor?

Günümüzde bir denizcilik fakültesi olabilmek için çok geniş bir altyapıya sahip olmanız gerekiyor. Bunun için simülatörlerinizin, eğitim gemilerinizin olması, öğrencileri denizle buluşturacak kano, kürek, yelken gibi olanakları sunmanız gerekiyor. Ayrıca çok çeşitli makine atölyeleri ve laboratuvarlar da bu eğitimin ayrılmaz bir parçası.

İTÜ Denizcilik Fakültesi bu anlamda, kendi alanında belki de dünya çapında sayılı kurumlardan biridir. Fakültemiz, konumlandığı alan itibarıyle çok geniş bir deniz sahasına sahiptir. Toprak ve deniz alanı birlikte değerlendirildiğinde tesisimiz yaklaşık 130 bin metrekarelik bir büyüklüğe ulaşmaktadır. Filikalarımız, yangın eğitim merkezlerimiz, kapalı yüzme havuzumuz ve çok çeşitli simülatörlerimiz mevcuttur. Köprüüstü, makine, GMDSS (Global Maritime Distress and Safety System), tesis ve kargo simülatörleri gibi farklı alanlarda uygulamalı eğitim imkânı sunulmaktadır. Bunun yanında öğrencilerimiz, eğitimlerinin bir parçası olarak staj yapmaktadırlar ve eğitim gemilerinden de etkin bir şekilde faydalanmaktadırlar. Dolayısıyla fakültemizde, teorik bilginin uygulamayla desteklendiği, oldukça aktif ve nitelikli bir eğitim müfredatı mevcuttur.

“Denizcilik eğitimi, başka hiçbir bölümde olmayan uluslararası standartlara ve sıkı denetimlere tabidir”

Denizcilik müfredatlarının uluslararası regülasyonlara (STCW, IMO, EMSA vb.) uyumu konusunda İTÜ Denizcilik Fakültesi’nin stratejisi nedir? Bu noktada nasıl çalışmalar gerçekleştiriyorsunuz?

Denizcilik eğitimi, diğer üniversiteler ya da fakültelerin açılmasına kıyasla çok daha farklı ve özel şartlara tabi. Her ne kadar YÖK size bir denizcilik fakültesi açma izni verse de, bu yeterli olmuyor. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, gemi adamı yetiştirme yetkisini vermeyebilir; ehliyet verme yetkisi tamamen Bakanlığın kontrolündedir. Çünkü uluslararası standartlar gereği, bu alanda eğitim verecek kurumların çok ciddi altyapılara sahip olması gerekir. Bu çerçevede, denizcilik eğitimi çok sıkı kurallara tabi tutulmuş durumda. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın yayımladığı Denizcilik Eğitim Yönergesi, okullarda bulunması gereken laboratuvarlardan öğretim üyesi sayısına, bu öğretim üyelerinin kaçının denizcilik kökenli olması gerektiğine kadar birçok ayrıntıyı zorunlu kılıyor. Bakanlık, bu standartların karşılanıp karşılanmadığını iki yılda bir gerçekleştirdiği denetimlerle kontrol ediyor. Bu denetimlerde sadece bakanlık yetkilileri değil, farklı kurumlardan akademisyenler de yer alıyor. Sadece bu denetimlerden başarıyla geçebilen okulların öğrencileri, gemi adamı sınavlarına girme hakkı kazanabiliyor.

Dolayısıyla, denizcilik alanında diğer bazı bölümlerde görülen “bölüm enflasyonu” pek yaşanmıyor. Çünkü burada simülatörler, eğitim tesisleri, laboratuvarlar gibi çok ciddi teknik altyapılar gerekiyor: Bu nedenle, özel üniversitelerin bu alanda bölüm açması hem teknik hem de idari olarak oldukça zor. Bakanlıktan gerekli yetkileri almak kolay değil. Üstelik bu denetimler yılda bir yapılan ciddi denetimlerdir.

Bunların yanında bir de EMSA (European Maritime Safety Agency – Avrupa Deniz Emniyeti Ajansı) var. EMSA, ülkelerin denizcilik eğitim standartlarını ve kalite sistemlerini denetliyor. Yaklaşık iki hafta sonra Türkiye’yi denetleyecekler. Bu kapsamda, İTÜ Denizcilik Fakültesi ve Piri Reis Üniversitesi’ni birlikte denetleyerek, Türkiye’deki denizcilik eğitim standartlarını bizim üzerimizden onaylamış olacaklar. Bunun dışında akreditasyon konusu da büyük önem taşıyor. Denizcilik alanında kalite ve emniyet sistemleri, birçok sektörün oldukça ilerisinde. Güvenlik (security) ve emniyet (safety) kavramları burada çok daha fazla ön planda. İş sağlığı ve güvenliği, acil durumlara hazırlık, kalite sistemleri gibi konular, bizim eğitim programlarımızda oldukça geniş yer buluyor.

Örneğin, fakültemizdeki Gemi Makineleri İşletme Mühendisliği Bölümü, geçtiğimiz yıl ABET akreditasyonu aldı. Bu, Türkiye’de bu akreditasyonu alan ilk denizcilik bölümü. Dünyada da bu akreditasyona sahip yalnızca üç denizcilik bölümünden biri olduğunu biliyoruz. ABET, Amerika merkezli uluslararası bir kalite akreditasyonudur ve bu başarı, müfredatımızın da uluslararası standartlara uygun olduğunu ortaya koyuyor.

Eğitim programlarımız sadece Bakanlık denetimine tabi değil; aynı zamanda STCW (Standards of Training, Certification and Watchkeeping for Seafarers) kapsamında uluslararası standartlarla da şekillendirilmiş durumda. Hangi derslerin okutulacağı, içeriklerinde nelerin yer alacağı, derslerde neyin öğretilmesi gerektiği gibi konular belirlenmiş standartlarla düzenlenmiştir. Bu nedenle müfredatlar üzerinde serbestçe değişiklik yapmak mümkün değil. Çünkü bu standartlar dünyanın her yerinde geçerli ve uyum zorunlu.

“Bu doğrultuda, birçok yeni nesil teknolojiyi hem eğitim programlarımızda kullanıyor hem de öğrencilerimizin bireysel kullanımına sunuyoruz”

Yapay zekânın denizcilikte rota optimizasyonu, yakıt tüketim tahmini, arıza kestirimi gibi alanlarda kullanımı hızla yaygınlaşıyor. Akademi olarak bu dönüşüme nasıl hazırlanıyorsunuz? Eğitim içerikleri veya AR-GE projeleri noktasında gerçekleştirdiğiniz çalışmalar nelerdir?

İTÜ Denizcilik Fakültesi'nde yalnızca eğitim değil, aynı zamanda birçok uluslararası akademik araştırma faaliyeti de yürütülüyor. Örneğin, şu anda bile deneysel bir çalışma yapılıyor olabilir. Yani fakültemizde yalnızca uygulamalı denizcilik eğitimi verilmekle kalmıyor; araştırma boyutunda da önemli işler gerçekleştiriliyor.

Örnek vermek gerekirse; normalde simülatörler gemi kullanma eğitimi için kullanılır. Ancak şu anda yürütülen bir deneyde, katılımcılara giyilebilir EEG (elektroensefalografi) cihazları takılıyor. Bu cihazlarla, kişinin stresli anlarda panik yapıp yapmadığı, hangi riskleri alırken nasıl davrandığı gibi bilişsel ve duygusal tepkileri ölçümleniyor. Aynı zamanda göz takip cihazları ile kişinin hangi ekipmana ne kadar süreyle baktığı, nereye odaklandığı gibi veriler de eş zamanlı olarak toplanıyor. Tüm bu veriler, akademik çalışmalarda değerlendiriliyor. Bu, sadece tek bir örnek; fakültemizde benzer nitelikte birçok bilimsel araştırma yürütülüyor. Ayrıca, yapay zekâ ve makine öğrenmesi alanında çalışan öğretim üyelerimiz var. Bu alanlarda yayımlanmış çok sayıda bilimsel yayınımız mevcut. Hatta bazı öğretim üyelerimizin kurduğu teknoloji araştırma şirketleri de var ve bu şirketlerin geliştirdiği ürünler bulunuyor. Yani biz teknolojinin hızla değiştiğinin farkındayız ve bu değişime ayak uyduruyoruz. Hedefimiz, bugünün değil, geleceğin denizcilerini yetiştirmek.

Bu doğrultuda, birçok yeni nesil teknolojiyi hem eğitim programlarımızda kullanıyor hem de öğrencilerimizin bireysel kullanımına sunuyoruz. Örneğin, öğrencilerimiz kendi bilgisayarlarında kişisel şifreleriyle erişebildikleri bir uygulama sayesinde, tıpkı ilk defa bir gemiye katıldıklarında olduğu gibi, valizlerinde ne olması gerektiğinden başlayarak geminin her alanını sanal olarak gezebiliyor, görevleri tamamlayarak gemiyi tanıyabiliyorlar. Bu da bir iş birliği anlaşması kapsamında geliştirilmiş bir simülasyon sistemidir ve biz aktif şekilde kullanıyoruz.

Modern seyir sistemleri, otomasyon ve dijitalleşme sayesinde gemi yönetimini kolaylaştırsa da, bu sistemlerin etkin kullanımı hâlâ insan faktörüne bağlı. Bu noktada, zabitan eğitimi ve karar destek sistemlerinin doğru şekilde ele alınması kritik önem taşıyor. Seyir güvenliği açısından radar, elektronik haritalar ve manuel gözlemin entegre kullanımı nasıl sağlanmalı? Bu konuda öğrencilere hangi uygulamalı yöntemlerle eğitim veriyorsunuz?

Denizcilik, doğası gereği uygulamalı bir eğitim alanıdır. Örneğin, öğrenciler seyir dersini önce kâğıt haritalar üzerinde, ardından bilgisayar ortamında elektronik haritalar üzerinde ve son aşamada simülatörde uygulamalı olarak işlerler. Böylece teknolojinin sağladığı tüm imkânları kullanarak süreci deneyimleme şansı bulurlar.

Ancak burada önemli bir nokta var: Yeni teknolojilerin insanlara aşırı bir özgüven kazandırma potansiyeli. Bu nedenle derslerde özellikle kaza analizleri ve vaka çalışmaları (case study) kapsamında, hangi teknolojinin ne zaman ve ne ölçüde kullanılmasının doğru olacağını vurguluyoruz. Az önce bahsettiğim deneysel çalışmada da bu konuya odaklanılıyor. Hangi durumda insan ne ölçüde hangi cihazı kullanıyor, buna dair analizler yapılabiliyor. Bu noktada "insan faktörü" kritik bir rol oynuyor.

Bu kapsamda yakın zamanda tamamladığımız bir Avrupa Birliği projesi var: SAFEMODE. Bu projede hem denizcilik hem de havacılık sektörü yer aldı. Projenin ortakları arasında Boeing ve Airbus gibi büyük firmalar da bulunuyordu. Projede, havacılıkta kullanılan ve emniyeti artıran sistemler ile yöntemleri inceledik. Bunların denizcilik eğitimine ne ölçüde entegre edilebileceğini, hangi ortak uygulamaların mümkün olabileceğini araştırdık. Yani sadece eğitim değil, bu alanda kapsamlı akademik çalışmalar da yürütüyoruz.

“Gerçek bir gemide yaşanabilecek tüm senaryolar, simülatörde güvenle deneniyor”

ECDIS, ARPA, AIS gibi sistemlerin kullanımına yönelik eğitimler, öğrencilerin gerçek deniz koşullarında performansını ne ölçüde yansıtıyor? Simülasyonların sınırları nelerdir?

Sonuçta eğitim sırasında bir gemiyi simülatörde çarptığınızda herhangi bir sorun yaşanmaz, ancak gerçek bir gemide böyle bir çarpışma çok büyük felaketlere yol açabilir. Bu nedenle simülatörler, denizcilik eğitiminde kritik bir rol oynar. Öğrenci bugün İstanbul Boğazı’nda, yarın Çanakkale Boğazı’nda; gündüz, gece, fırtınalı ya da sakin hava koşullarında eğitim alabilir. Farklı senaryolarla her türlü çevresel şartı deneyimleyebilir. Yeni nesil simülatörlerin sağladığı gerçekçilik sayesinde öğrenciler kendilerini adeta gerçek bir gemideymiş gibi hisseder. Görüntüler hareket ederken, öğrencinin bu ortama fiziksel olarak da tepki verdiğini gözlemliyoruz. Hatta bazı durumlarda mide bulantısı gibi deniz tutması belirtileri bile yaşanabiliyor.

Simülatörlerin en büyük avantajlarından biri, aynı gün içerisinde çok sayıda farklı senaryo uygulanabilmesidir. Örneğin, gerçek bir gemiyle günde yalnızca bir manevra yapılabilirken; simülatörde farklı büyüklükte gemilerle, farklı limanlarda, çeşitli çevresel koşullarda çok sayıda manevra çalışması yapılabilir. Gerçek eğitim gemilerinin sayısı ve özellikleri sınırlıyken, simülatörlerde çok sayıda gemi modeli ve senaryo oluşturmak mümkündür. Bu da eğitimin kapsamını ve etkinliğini ciddi anlamda artırır.

“Deniz ticaretini en verimli şekilde kullanmak, sadece ekonomik değil, aynı zamanda insani bir zorunluluktur”

Küresel ticaretin yüzde 90’ı deniz yolu ile gerçekleşirken, gemi işletmeciliği artık sadece bir lojistik faaliyet değil; aynı zamanda bir mühendislik, finans ve veri yönetimi süreci haline geldi. Bu noktada, operasyonel verimlilik ve sürdürülebilirlik sektörde öne çıkan başlıklar arasında yer alıyor. “Just-in-time arrival” gibi yaklaşımların zaman, maliyet ve sürdürülebilirlik noktasında avantajları nelerdir?

Sonuçta bir gemi, çok büyük bir kütleyi taşıyan devasa bir araçtır. Günümüzde bireysel araçlarımızda bile 100 kilometrede 5-5,5 litre yakıt tüketimini hesaba katarken, denizcilikte bu oranlar çok daha büyüktür. Günde 10, 20, 30 hatta 50 tona kadar yakıt tüketebilen gemiler vardır. Bu nedenle, bir geminin limanda bir gün fazla kalması ya da gereğinden fazla yakıt tüketmesi ciddi maliyetlere yol açar. Geminin taşıma kapasitesini maksimum verimle kullanması gerekir. Bu bağlamda, hız-yakıt optimizasyonu önem kazanır. “Just in time” (tam zamanında) kavramı burada devreye girer. Örneğin, bir gemi limana sabah 8’de yanaşacak şekilde planlandıysa, kaptanın gemiyi son sürat götürmesi ve gece 1’de limana ulaşması mantıklı değildir. Çünkü bu durumda hem personel gece vakti manevra yapmak zorunda kalır, hem de ciddi oranda fazla yakıt tüketilir. Halbuki hız doğru ayarlandığında, personel gereksiz şekilde yorulmamış olur ve yakıt tasarrufu sağlanır.

Yakıt-yük optimizasyonu da önemlidir. Örneğin, fazla yakıt alarak daha az yük taşımak yerine, yalnızca ihtiyaç kadar yakıt alınıp geminin kapasitesi maksimum şekilde kullanılabilir. Bu tür hesaplamalar, geminin verimli çalışmasını ve maliyetin düşmesini sağlar. Unutmamak gerekir ki dünya ticaretinin %90’dan fazlası deniz yolu ile yapılmaktadır. Pandemi döneminde bunun önemini çok net şekilde gördük. Her şey durdu ama denizcilik durmadı. Çünkü dursaydı, ciddi bir küresel kriz yaşanabilirdi. Artık hiçbir ülke bir ürünü A’dan Z’ye tek başına üretmiyor. Bu nedenle deniz ticaretini en verimli şekilde kullanmak, sadece ekonomik değil, aynı zamanda insani bir zorunluluktur.

“Öğrencileri öğrenmenin içine çekmek, onları kendi projelerini yapmaya teşvik etmek temel amacımız”

Son yıllarda rota optimizasyon algoritmaları, meteorolojik veri entegrasyonu ve gemi trafik yoğunluğuna dayalı dinamik seyir planlamaları, deniz ulaştırma mühendisliğinin odak noktalarından biri haline geldi. Bu sistemlerin amacı hem yakıt tüketimini azaltmak hem de emisyonları düşürerek sürdürülebilir ulaştırmaya katkı sağlamak. Bu noktadan yola çıkarak rota planlama sistemlerine entegre edilen meteorolojik analizler ve gerçek zamanlı trafik verilerinin optimizasyon algoritmalarına etkisi nedir? Bu sistemlerin mühendislik eğitimine entegrasyonu nasıl sağlanmalı ve mezunlar bu teknolojilere hâkim olmak için nasıl çalışmalar gerçekleştirmeli?

Bu teknolojiler henüz yeni sayılır ve gemilerde giderek daha aktif kullanılıyor. Özellikle elektronik haritalarda meteorolojik seyir önerileri artık verilebiliyor. Doğru veriyi alırsanız, örneğin “büyük daire seyri” dediğimiz yöntemde, daha kuzeyden seyahat ederek daha kısa bir rota kullanabilirsiniz. Ancak dünya küresel bir küre olduğu için, bu rota sizi buzlu veya kötü hava koşullarına da götürebilir. Burada hangi kötü havanın sizi ne kadar etkileyeceğini, yolun kısalmasıyla ne kadar avantaj sağlayacağını karşılaştırarak “weather routing” yani hava durumuna göre sefer planlaması yapılabiliyor. Geminin hızı bile rüzgara göre ayarlanabiliyor. Bunların hepsi, gelecekte yapay zekâ destekli kara destek sistemleri olarak önümüze konacak.

Artık öğrencilere sadece mevcut bilgiyi vermek yeterli değil; çünkü verilen bilgi en kötü ihtimalle 5, en iyi ihtimalle 10 yıl içinde güncelliğini yitirecek. Biz onlara hangi teknolojilerin ne işe yarayabileceğini, bu işin gelecekte nasıl evrileceğini anlatıyor, bilgiye nereden ve nasıl ulaşacaklarını, problem çözme yetkinliği kazandırıyoruz. Bilgi artık her yerde mevcut; dolayısıyla bilgiyi vermekten çok, teknolojideki gelişmeleri ve yeni yazılım dillerini nasıl entegre edeceklerini öğretmek önemli. Biz özellikle genç denizcilere geleceğin teknolojilerini hazırlıyoruz. Çünkü bugün verdiğimiz bilgiler yarın geçersiz olabilir. Bu nedenle klasik eğitim yöntemleri yerine, uygulayarak öğrenmeye, takım halinde çalışmaya ve projeler yapmaya önem veriyoruz. Öğrencileri öğrenmenin içine çekmek, onları kendi projelerini yapmaya teşvik etmek temel amacımız.

Bu süreçte öğrenciler, teknelerini tasarlarken nerede malzeme döktüreceklerini, fiyat pazarlığını nasıl yapacaklarını, denemelerde güç verirken oluşan hasarları nasıl önleyeceklerini ve yedek parça stokunu nasıl yönetmeleri gerektiğini bizzat deneyimleyerek öğrendiler. Yani teoriyi değil, gerçek hayatı yaşayarak ve uygulayarak öğreniyorlar. Artık gençlere sadece tahtanın önünde ders anlatmak, onları dinlemeye zorlamak verimli değil. Günümüzde gençlerin dikkat süreleri farklı. Biz onları işin içine çekerek, kendilerini aktif tutarak, projelerle öğrendikleri bilgileri pratiğe dökmelerini sağlıyoruz.

Uygulamalı eğitimin artırılması için üniversite-saha iş birliği nasıl geliştirilebilir? Özellikle özel sektörün bu sürece daha aktif katılımını sağlamak için ne tür modeller önerirsiniz?

Bizim fakültemiz, bu alanda en şanslı fakültelerden biri. Hem denizcilik anlamında hem de diğer fakülteler arasında altyapı açısından oldukça güçlü bir konumdayız. Fakülte altyapılarını güçlendirmek için denizcilik sektörüyle sıkı bir iş birliği içindeyiz. Mezunlarla öğrenciler arasında bir ağ kurmak, yani “networking”, bizim için çok önemli. Öğrenciler, mesleği sahada yapan profesyonellerle birebir temas kurduklarında, mentorluk kavramını adeta canlı olarak yaşıyoruz. Mezunlarımız öğrencilerle iletişim kuruyor, onlara sahip çıkıyor ve karşılaştıkları problemleri çözmeye çalışıyor. Bu, aslında doğal bir mentorluk merkezi gibi işliyor. Ayrıca mezunlarımız okula sık sık gelir ve kendi uzmanlık alanlarına uygun seminerler verir. Her iki bölümümüzde de mesleki derslerin içinde sektörden uzmanların mutlaka birkaç hafta dersi devralması gerektiğini savunuyoruz. Gerçek sahadan birinin gelip tecrübesini aktarması çok kıymetli.

Altyapı açısından da sektörle iş birliğiyle önemli işler başardık. Örneğin, Türkiye’nin en iyi filika ve can kurtarma eğitim merkezini kurduk. Bu merkez, kendi alanında dünyada ikinci sırada yer alıyor. Tam anlamıyla bir iş birliği projesi. Serbest düşmeli filika, mataforalı filika ve üç farklı tipte can kurtarma filikasıyla, atölyeleri ve sınıflarıyla çok sayılı bir tesis oldu. Sektör temsilcileri bu modeli hem bağışladı hem de kendileri de kullanıyor, öğrencilerimiz de kullanıyor. Yani ortak kullanım modeliyle sürdürüyoruz.

Simülatörlerimiz ve bazı altyapılarımız da sektörün, özellikle Deniz Ticaret Odası’nın bağışlarıyla kuruldu. Örneğin kapalı yüzme havuzumuzun revizyonu Deniz Ticaret Odası’nın desteğiyle gerçekleştirildi. Laboratuvar binamız, beş yıl kadar önce bir mezunumuz tarafından yaptırıldı. Bu yıl hizmete açılan bir sosyal binamız var; teknik altyapı kadar olmasa da öğrencilerin bir arada olması açısından eğitimin ruhuna uygun bir katkı sağlıyor. Ayrıca kampüs içinde yurdumuz da bulunuyor. Bu sayede öğrenciler saat 17.00’de okuldan ayrılmıyor; kulüp çalışmaları, projeler ve iş birlikleri gün boyunca devam ediyor.

Sosyal binamızın alt katı kantin, en üst katı ise ders çalışma alanı olarak düzenlendi. Öğrenciler burada sabaha kadar ders çalışabiliyor, kantinde sosyalleşebiliyor. Dersliklerimiz biraz kötü durumdaydı; 13 mezun ve 1 firma olmak üzere toplam 14 destekçiyle binayı bağış yoluyla yeniliyoruz. Ayrıca başka bir firma tüm tefrişatını üstlenecek. Yenilenecek dersliklerden 4’ü bilgisayar laboratuvarı olacak; toplamda 200 bilgisayarlık bir altyapı kurulacak. Bu yüksek maliyetli projeler yine sektörün desteğiyle mümkün oluyor.

Bu örnekler, öğrencilere de ilham veriyor. Örneğin deprem döneminde mezunlar vakfımız, depremzede öğrencilere hemen burs bağladı. Bu dayanışma, denizcilik mesleğinin kültüründe zaten var olan bir özellik. Din, dil, ırk gibi farklılıkların ötesinde, mesleki dayanışma burada çok ön planda. Gemide yardıma ihtiyacı olan birine kimse bayrak veya milliyet sormaz. Bu kültür, okulun öğrencilerine de sirayet ediyor. Öyle ki mezun olduktan sadece birkaç yıl sonra, 24-25 yaşındaki genç mezunlarımız geri dönüp, “Hocam, siz zamanında bana burs bulmuştunuz. Şimdi ben hangi öğrenciye burs verebilirim?” diye sorabiliyor. Başka bir okulda bu kültürü kolay kolay göremezsiniz.

Okulumuzun geçmişi bu dayanışmayı destekliyor. Yıllarca yatılı bir okulduk; benim zamanımda da öyleydi. Cebinizde beş kuruşunuz olmasa bile yemeğiniz, kıyafetiniz, yatacak yeriniz okul tarafından karşılanırdı. Anadolu’dan gelen birçok öğrenci bu okul sayesinde çok iyi pozisyonlara geldi. Mezunlarımız da okuldan aldıklarını, hem okula hem de öğrencilerimize geri vermeye çalışıyor.

Son olarak eklemek istedikleriniz var mıdır?

Söylediğim gibi, denizcilik uluslararası bir meslek. Bu nedenle uluslararası düzeyde denetleniyor, uluslararası standartlarda eğitim veriliyor ve en güncel uluslararası teknolojiler kullanılıyor. Dolayısıyla biz de küçük, dar kalıplar içinde değil; küresel standartlara uygun bir eğitim sunmak zorundayız.

Denizcilik, aynı zamanda son derece teknolojik bir sektör. Gemilerde kullanılan teknoloji çok hızlı değişiyor. Bu nedenle bizim de teknolojiyi yakından takip eden, karşılaştığı sorunlara çözüm üretebilen ve kendi başına problem çözme yetkinliğine sahip bireyler yetiştirmemiz gerekiyor. Denizcilikte temel yaklaşım şudur: Şikayet eden değil, çözüm üreten kişi olmalısınız.

Prof. Dr. Özcan Arslan

İTÜ

Bültene Kaydol

Gelişmelerden haberdar ol

İlgili İçerikler

Uluslararası Limanlarda “Ok-to-Board” Sistemi İçin KTÜ DUİM Mezunlar Derneği’nden Çözüm Çağrısı

Türk gemi insanlarının uluslararası görevlerde karşılaştığı vize engelleri giderek artmakta ve çözüm beklemektedir. KTÜ DUİM Mezunlar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Kaptan Orhan KASAP, konuyla ilgili çözüm çağrısında bulundu.

Yazar: Eda GEDİKOĞLU

07 Jul 2025

Sektör İçin Nitelikli İnsan Yetiştiren Üniversitemizin Amacı, Sadece Türkiye’nin Değil Dünyanın En İyi Denizcilik Üniversitesi Olmak”

Piri Reis Üniversitesi, modern denizcilik teknolojilerine hâkim, uluslararası kuralları bilen ve küresel ölçekte yetkin uzakyol zabitleri ile mühendisler yetiştirmeyi hedeflemektedir. IMO standartlarına uygun eğitim programları, sektörel iş birlikleri ve uygulamalı staj imkânlarıyla mezunlarının dünya çapında istihdam edilebilirliğini artırmayı amaçlayan üniversite; deniz teknolojileri, deniz güvenliği, otonom sistemler ve yeşil enerji alanlarında bilimsel çalışmalar yürütmektedir. Piri Reis Üniversitesi’nin nitelikli denizciler yetiştirme noktasında önemini ve hem globalde hem de Türkiye’deki denizcilik sektörünü Piri Reis Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nafiz Arıca ve Piri Reis Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Cüneyt Ezgi ile konuştuk.

Yazar: Eda GEDİKOĞLU

03 Jul 2025

Yelkeni Denizle Kurduğumuz Bağı Yeniden Tanımlayan Kültürel ve Stratejik Bir Araç Olarak Konumlandırıyoruz”

Yelken sporu sadece performans sporcusu yetiştirmekle kalmıyor aynı zamanda denizciliğin muhtelif sahalarına sektör insanı yetiştiriyor. Küçük yaşta yelkenle tanışan birçok genç uzak yol kaptanlığını, deniz turizmi teknelerinde kaptanlık, gemi mühendisliği, gemi işletmeciliği ve benzeri birçok denizcilik alanında kariyer yapıyor. Yelken sporunun denizcilik sektörü için önemini ve Türkiye Yelken Federasyonu’nun yelken sporunun gelişmesi için gerçekleştirdiği çalışmaları konuştuğumuz Türkiye Yelken Federasyonu Başkanı Özlem Akdurak “Türk denizciliğinin gelişmesi için yelken sporuna daha fazla yatırım yapılması gerektiğine inanıyorum.” dedi.

Yazar: Eda GEDİKOĞLU

01 Jul 2025